9 Şubat 2016 Salı

Müslüman Deyimi Üzerine Bir Değerlendirme

Kur'ânî birçok kelime zaman içerisinde, bazı anlam kaymalarına uğrayarak Kur'ân'da kullanıldığı anlamı aşan, veya ilgili olmayan anlamlarda kullanılmaya başlandı. Zikir, fasık, zalim, muttaki, muhsin, tesbih gibi anlam kaymasına uğrayan veya Kur'ân'ın yüklediği mânâlardan soyutlanan kelimelerden biri de müslüman kelimesidir.

Kur'ân'da; müslüman Hz. Muhammed'e gelen vahye inananların adı olmakla birlikte, hayatını gelen bu vahye göre biçimlendiren kişinin adıdır. Vahy doğrultusunda kendisine bir yön çizen, yapması veya yapmaması gereken şeyleri vahye göre -vahy'de ortaya konan temel ilkelere göre- belirleyen kişinin adıdır. Müslümanı tanıtan, başka bir deyişle müslüman olanı müslüman olmayandan ayıran birçok özellik vardır. Bu nedenle Kur'ân-ı Kerîm'de müslümanı, kuru bir iman etmesinden öte yaptığı veya yapması gereken şeylerle tanımlıyor. Örneğin, "onlar şöyle inanırlar"ın yanında "mutlaka şöyle yaşarlar, şunları yaparlar, şunları yapmazlar" deniyor. İmanla amelin kesiştiği noktada müslüman şahsiyet beliriyor.

"Mü'minler onlardır ki Allah Resûlü'ne inandılar. Sonra şüphe etmediler. Allah yolunda malları ve canları ile cihad ettiler. Sadıklar da bunlardır." (49/15)
Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse kör gibi olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alır. Onlar ki; Allah'ın ahdini yerine getirirler. Ve andlaşmayı bozmazlar. Allah'ın bitiştirilmesini istediği şeyi bitiştirirler. Rablerine karşı saygılı olur ve en kötü hesaptan korkarlar. Rablerinin yüzünü arzu ederek sabrederler. Salatı ikame ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak harcarlar. Ve kötülüğü iyilkle savarlar. İşte bunun sonucu onlarındır..." (13/19-24)
"Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler. Namazlarına riayet ederler." (23/8-9)
"Rablerinden korkarak titreyenler, rablerinin âyetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler. O yolda ileri geçerler." (23/57-61)
Kur'ân'da müslümanlar yukarıdaki âyetlerde görüldüğü gibi salt inandığını söyleyenlerin adı değildir. Bu inançla birlikte yapılması gerekeni yapıp, yapılmaması gerekeni yapmayanın adıdır. Kitapla ilgisi olmayan yaşadığı hayatı Kur'ân'ın yönlendirmediği, heva ve hevesine göre hareket eden birisine veya birilerine ad olamaz. Kur'ân'a göre müslüman kelimesi... Eğer böyle olsaydı, hem Kur'ân'da nasıl yaşanması, nasıl davranılması, nelerden sakınılması, ibadet konuları vs. anlatılmazdı, anlatılmasının anlamı kalmazdı, hem de dinler arasında da bir fark olmazdı. İslâm dinini diğer dinlerden ayıran, müslümanı da diğer inanç sahiplerinden ayıran en temel farklılıkların başında hayat anlayışı yatar. İnsana bakışı, eşyaya bakışı ve o eşyayı kullanış gayesi ve biçimi yatar. İbadetteki farklılıkları yatar. İslâm'ın inanç noktasında diğer dinlerden birçok farklılığı vardır, fakat bu farklılığı ortaya çıkaran şey ibadetlerdir. Örneğin ibadetine kimseyi ortak ediyor mudur, kimlere dua ediyordur, kime ibadet ediyordur vs. Bunlar kişinin inancının ne olduğunu ortaya koyar. Yoksa ben Allah'a şöyle sağlam inanmıyorum, böyle sağlam inanıyorum demesinin -bunu yaşantısında, ibadetlerinde ortaya koymadıktan sonra, ne anlamı olabilir. Kur'ân'ı az çok okuyanlar zaten, Kur'ân'da böyle bir müslümandan (yaşamayan) söz edilmediğini bilirler. Zaten problem de nasıl inanılacağından çok nasıl yaşanılacağı üzerinde çıkmıştır.

Kur'ân'da müslüman böyle tanımlandıktan sonra günümüzde bu terimin nasıl anlaşıldığı üzrinde duralım. Bu terim günümüzde envai çeşit anlaşılıyor. Yani dileyen dilediği gibi anlıyor. Konunun ortak bir kriteri yok. Kimisi müslüman bir soydan gelmeyi müslüman olmak için yeterli görüyor. Bunlara göre müslümanlık kalıtımsal bir şey... Belki kan grubu gibi birşey.. Babası müslüman gen taşıdığı için kendisi de müslüman gen taşıyor ve müslüman oluyor. Kendi ataları bu şekilde müslüman olunca kendi çocuklarının da bu şekilde müslüman sayılması doğal oluyor. Bir kısmı yine bu anlayışı temel almakla birlikte "Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah" demek gerektiğini, bunu söyleyenin cennete gireceğini söylüyorlar. Belki bu konuda, adamların bu şekilde düşünmelerinde suçları olmayabilir. Çünki onlara peygamberin böyle dediği söyleniyor. Tabii ki dilin kemiği yok.. Peygamber adına konuşmak herhangi bir müeyyide (dünyada) gerektirmiyor. Çünkü gerek günümüzde gerekse geçmişte Resûlullah adına konuşanların büyük çoğunluğunu ya iktidar sahipleri ya da onların işbirlikçileri oluşturagelmişlerdir. Böyle olunca onlara dünyada kim müeyyide uygulayabilir ki...

Müslüman olmak için, müslüman (geleneksel veya gerçek anlamda) bir ana-babadan doğmak veya "Lâ ilâhe illallah" demek yeterli olarak görülmeye başlanınca, İslâm'ı diğer dinlerden, müslümanı da; diğer dinlerin tabilerinden ayırmanın bir ölçeri kalmıyor. Hatta bir anlamı da kalmıyor. İbadetler, diğer kurallar vs. artık müslüman olmak için uyulması, yaşanması, yerine getirilmesi gereken kurallar olarak değil de yapılması ile insanın sevabının biraz daha artacağı bir artı kazanç olarak değerlendiriliyor. Adam nasıl olsa müslüman, nasıl olsa cennete gidecek... Öyle düşünüyor. Bunun üzerine zaman zaman Cuma namazlarına giderse, gösteriş kabilinden zekâtını verirse kendi bileceği iş.. Bu ancak cennetteki makamının yükselmesini sağlar. Birçok kişi için önemli olan cehennemden kurtulmaktır. Cehennemden kurtulmak bu kadar ucuz ve basit olunca oradaki makamlar o kadar önemli değil.. Onu da oraya girdikten sonra düşünür.

Bugün dünyamızda din büyük kitlelerce böyle algılanıyor. Ve yüzmilyonlarca insan bu anlamda kendisini müslüman olarak kabul ediyor. Bu insanlar da zaman zaman müslümanlara yapılan zulümlerden rahatsız olabiliyorlar. Eziklik duyabiliyorlar, sinirlenebiliyorlar. Yalnız bu insanların hangi durumlarda bu rahatsızlığı duyduğu biraz ilginçtir. Hasan, Hüseyin, Kenan, Ahmet, Mehmet vs. isimli iktidar sahiplerinin zulmü bu insanları fazla rahatsız etmez. Zulmü yapanın İngiliz, Amerikalı, Rus vs. olması onu rahatsız eder. Böyle insanlar da millî duygularla dinî duygular içiçe girdiği için neden dolayı üzüldüğünü söylemek zor olsa da sonuçta sinirlenmekten kendini alamaz. Güneydoğu'da İngiliz askerlerinin bir Türk kaymakamını dövmeleri hadisesini hatırlarsınız.. Herkeste bir infial uyanmıştı. Oysa her gün karakollarda, hapishanelerde, sokaklarda yüzlerce insan zulme uğrarken bu, insanların kılı bile kıpırdamıyor. Evet, bu insanlar kendilerini müslüman olarak görüyorlar. Ramazan ayında bazen oruç tutuyorlar.. ama bayramları hiç ihmal etmiyorlar. Bayram namazları kılıyorlar. Bayram namazlarında cemaat caddelere bile taşıyor.

Bu insanlara müslüman değilsiniz diyerek onları kestirip atmak olmuyor. Kur'ânî ilkeler ışığında değerlendirdiğinizde gerçek anlamda müslüman da diyemiyorsunuz. Öyleyse olay nedir? Olay bir kültür sorunudur. Coğrafya sorunudur. Kişileri aşan sosyal şartlar sorunudur. Dolayısıyla bu konuya da bu çerçevelerden baktığımızda olayı çözme şansımız ortaya çıkar.

Konuya tarih penceresinden baktığımızda dünyanın birkaç bölgeye ayrıldığını, bunlardan birinin de müslümanlara ait bölgeler olduğunu görürüz. Bu bölgede yaşayan insanların birey olarak inanıp-inanmadıkları, insanlar bile yaşayıp yaşamadıkları o kadar önemli değildir. Onlar birer realite (vakıa) olarak müslümanlardır. O bölgelerin dışında yaşayanlar artık o insanlara müslüman gözüyle bakarlar. O ülkeleri müslüman ülkeler olarak değerlendirirler. Yönetimlerin İslâm'a savaş açmış olması, müslümanlara her türlü zulmü reva görmesi bu anlayışı (realiteyi) değiştirmez. İnsanların ortak bir tarihten gelmeleri, ortak bir coğrafyada yaşamaları, daha genel bir deyimle ortak bir kültürden gelmeleri o kişileri o kültürün bir parçası, bir ferdi olarak görülmesini doğurur. Kişinin o kültüre karşı olması, o kültürü tenkit etmesi bu yargıyı değiştirmez. Çünkü bu anlamdaki bir din seçilen, tercih edilen bir din değildir. Tarihten miras alınan, aynı coğrafyanın, aynı sosyal şartların ortaya çıkardığı, kişinin doğuştan veya doğarken elde ettiği bir dindir. Bu dinin değiştirilmesi öyle kolay bir şey değildir. Kişinin o dini inkâr etmesi bu dinden ayrılmak için yeterli değildir. Belki ilk şart olarak coğrafyasını değiştirmek, yaşadığı ortamı değiştirmek gerekecektir. Belki de bunları değiştirmekte yeterli olmayacaktır. Günümüzde "sağcı hıristiyan, solcu müslüman" veya "müslüman komünistler, müslüman kapitalistler" deyimlerini herkes duymuştur. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. "İslâm dünyası", "Hıristiyan dünyası" deyimleri de örnek verilebilir.

Artık bu aşamada, İslâm kelimesi; Kur'ân'da adı geçen, müslümanlar için seçilen dinin adı değildir. Müslüman kelimesi de bu dine tabi olan insanın adı değildir. Ortak bir tarihi, ortak coğrafyası, ortak bir kültürü olan insanların kendilerini ifade ettikleri, veya ifade edilen bir isimdir. Kısacası bu aşamadan sonra İslâm bir kültür ismidir. Müslüman da bu kültüre ait bir parçadır. Dolayısıyla, namaz kılmayan, oruç tutmayan vs. müslüman böyle bir müslümandır. Allah'ın dininin değil, içinde Allah'ın dinine ait bazı anlayışların da bulunduğu bir kültürün ismidir.

Bu fosilleşme sadece müslümanların yaşadığı bir süreç değildir. Hıristiyanların, yahudilerin, daha genel anlamda ehl-i kitabın, mecusilerin, hatta müşriklerin geçirdiği bir süreçtir. Hıristiyanlık, yahudilik, mecusilik, müşriklik her ne kadar itikadî anlamda bir dinin adı ise de aynı zamanda bir kültürün de adıdır. Hıristiyanlık çok özel bir dini adı olmakla birlikte, belli ortak özellikleri taşıyan belli coğrafyalara mensup, belli gelenekleri olan bir kültürün adıdır. Aynı şey yahudilik, hıristiyanlık vs. için de geçerlidir. Günümüz müslümanı için en ilginci Kur'ân-ı Kerîm'deki müşrikler deyiminin de bir bölgeye has insanların kültürünün adı olmasıdır.

Yahudilik ve Hıristiyanlık ilk geldiklerinde, halis olarak Allah'a kul olanların ve bu kulluğun gereklerini yerine getirenlerin diniydi. İnançlarında şirk yoktu. Namaz kılan, oruç tutan insanlardı bunlar.. Zamanla bugünkü hallerine geldiler. Yaptıklarının sonucuna göre cennet ve cehenneme gidecekleri söylenen insanların diniyken, tabi olmakla veya doğmakla elde edilir oldu bunlar. Sonuçta, Allah anlayışı değişti, Allah'a ibadet ve ibadet biçimi değişti.

Yahudilik ve Hıristiyanlıktaki bu süreç bazı istisnalar dışında İslâm için de böyle oldu. Her ne kadar Allah'ın dini baki idiyse de, her dönemde dini yalnızca Allah'a has kılan ve yalnızca O'na ibadet eden, yalnızca O'ndan yardım dileyen insanların varlığı süregeldiyse de bu gayretler İslâm'ın bir kültür ismi olmasına engel olmadı. Daha önceki yazılarımızda değindiğimizi müslümanların İslâm anlayışlarını birçok yerinde sapmalar meydana geldi. Bu sapmaların bir kısmı da kendisi bir din haline dönüştü. Hıristiyanlıktaki teslis (üçleme) sapması, nasıl kendisi bir inanç haline geldiyse İslâm toplumunda da Gulat-ı Şia'da, tasavvufun birçok kollarında olduğu gibi birçok sapma din halini aldı. Bu sapmalar günümüzde de yeni örnekleriyle devam etmektedir.

İslâm'ı bir kültür ismi olarak kabul etmek bir çoğumuzun hazmedemediği bir şeydir belki... Müslüman olduğunu söyleyen fakat hayatında hiç namaz kılmayan, oruç tutmayan vs. kişilerin varlığı hem de ezici çoğunluğu oluşturmaları başka nasıl izah edilebilir. Bu insanlara, hıristiyan, yahudi, mecusi vs. veya Kur'ânî anlamda müslüman denmeyeceğine göre ne ile tanımlayacağız. Kâfir-müşrik deyip için içinden çıkabiliriz. Belki gerçek anlamda haklı da olabiliriz. Ama konunun Kur'ânî ve sosyal boyutuna değinmediğimiz için konuyu izah etmekten uzak kalırız. Çünkü, yahudi ve hıristiyanlar da birçok konuda şirk içerisinde bulunmalarına ve kendilerine kâfir de denmelerine rağmen gerek kendileri gerekse Kur'ân onları hıristiyan veya yahudi olarak isimlendiriyor. Biz de kendilerine müslüman demelerine rağmen, birçok konuda şirk içerisinde bulunan Kur'ân'ın kâfirlerin özelliği olarak saydığı birçok özelliğini, belki de hepsinin bunlarda olmasına, sonuçta kâfir olmalarına rağmen bunları nasıl isimlendireceğiz. "Hıristiyan kâfirler, hıristiyan müşrikler" dediğimiz gibi müslüman kâfirler, müslüman müşrikler mi diyeceğiz?

Kur'ân-ı Kerîm'de Allahu Teâlâ "Ehl-i kitaptan kâfir olanlar" (2/205, 98/1, 6) "müşriklerden kâfir olanlar" (21/205, 98/1, 6) diyerek, ehl-i kitap ve müşrikliği bir kültür ismi olarak zikretmiştir. Aynı şekilde yahudi, hıristiyan, sabiîlerden iman edenlerden de söz ediyor. (2/62, 5/69, 22/17)
Yine Rabbimiz 2/62. ve 5/69. âyetlerde, "İman edenlerden, yahudilerden, hıristiyanlardan, sabiîlerden kim Allah'a inanır âhiret gününe inanır, salihat yaparsa..." diyerek müslümanları, hıristiyanları, yahudiler ve sabiîleri aynı doğrultuda sayıyor. Sanki müslümanların bugünkü halini anlatıyor gibi.. Kur'ânî anlamda İslâm olanlarla doğuştan İslâm olanlar arasındaki farkı ortaya koyarak işin gerçeğini açıklıyor.

Hıristiyanlık Hz. İsâ'ya gelen dinin ismi olmakla birlikte bugün boyutları olabildiğine genişleyerek -içerisinde Hz. İsâ'nın bazı öğretileri de bulunan- bir kültür ismi olmuştur artık.

Günümüzdeki büyük çoğunluk için İslâm'da böyledir. Bu insanlar için Allah bir din olmaktan öte, sahip oldukları, parçası oldukları bir kültürün adıdır. Bizde bu insanları Kur'ânî anlamda, muttaki, muhlis, sadık, muvahhid vs.... bir müslüman olarak değil de sahip olduğu anlayış ve kültür içinde geleneksel müslümanlar veya kültür müslümanı olarak isimlendirebiliriz. Bu insanların, hatta hepimizin içinde bulunduğu coğrafya, gelenek, tarih ve kültür dayatmalarına vs... veya bunların hepsine birden kültürel İslâm-geleneksel İslâm diyebiliriz ama bu İslâm hiçbir zaman insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaran, insanların yalnızca Allah'a kul olduğu dinin adı değildir.

"Allah için hak olarak cihad edin. O sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim'in milleti. O bundan önce de, bunda da sizi müslümanlar olarak isimlendirdi. Resûl size şahid olsun, siz de insanlara şahid olun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a sarılın. Sahibiniz O'dur. Ne güzel mevlâ, ne güzel yardımcıdır." (22/78)

4 yorum:

  1. Yaratıcıya ve son peygamberine inanmak vakaya mutabık olur ve Muhammedin getirmiş olduğu şartların bir tanesinin gereği kişi Müslüman olur ve yaratıcının vaadi gereği cenneti kazanmış olur.
    Kişi bu vaadi elinde tutabilmek için Muhammedin getirmiş olduğu yaratıcının tarifini onaylaması lazım.
    http://namenstr8bredahollanda.blogspot.nl/2017/01/ben-musluman-miyim-degil-miyim-bir.html
    http://meerstr11.blogspot.nl/2017/01/muslumanlarin-gundemi-ne-olmali.html
    http://namenstr8bredahollanda.blogspot.nl/2017/05/olcunetliksirasirk.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. http://meerstr11.blogspot.nl/2017/01/rasidi-hilafet-istiyorum-kaideler-ve.html

      Sil
  2. İnsana bakışı, eşyaya bakışı ve o eşyayı kullanış gayesi ve biçimi yatar.
    BEN MÜSLÜMAN MIYIM ? DEĞİL MİYİM ? BİR MUHASEBESİNİ,SAĞLAMASINI YAPALIM.
    http://namenstr8bredahollanda.blogspot.com/2017/01/ben-musluman-miyim-degil-miyim-bir.html
    İşte hayata, vakıalara ve olaylara bakışta ya da insan, eşya ve vakıa ile kurduğu ilişkilerde Allah’ın kendilerine farz kıldığı “asıl ölçüyü” bırakıp kafirlerin ölçü ve hadaratını kendileri için ana kriter edinince bu günkü zilletli duruma düştüler.
    https://plus.google.com/u/0/109838719669290377148/posts/JtjmvFTVoUh
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=540260566425349&id=100013242319421

    YanıtlaSil
  3. "Allah için hak olarak cihad edin. O sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim'in milleti. O bundan önce de, bunda da sizi müslümanlar olarak isimlendirdi. Resûl size şahid olsun, siz de insanlara şahid olun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a sarılın. Sahibiniz O'dur. Ne güzel mevlâ, ne güzel yardımcıdır." (22/78)
    Ey Müslimler/Müslümanlar! İşte Allah bu önemli cihad emanetini yüklenmeniz için sizi tercih etti ve sizi seçti. Yani "ey Muhammed ümmeti, Allah yolunda, İslam uğrunda hakkıyla cihad etmeniz, (yeri geldiğinde kıtal anlamında cihadı, sürekli olarak da Kur'an'la büyük cihadı yapmanız), İslam mesajını tebliğ ve güzel örneklikle bütün insanlara ulaştırmanız için Allah sizi seçti."
    Dünyâ, cenneti ve cennetteki kademe, mevki,makam kazanma yeridir.
    Mahşer günü ben bilmiyordum görmedim duymadım gibi bahaneler üretmesin insan.
    PEYGAMBERİN SİZE ŞAHİT OLDUĞU GİBİ SİZLERDE TÜM İNSANLIĞA ŞAHİT OLMAK ZORUNDASINIZ
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=738657863252284&id=100013242319421

    YanıtlaSil